İstanbul Üniversitesi Ulaştırma ve Lojistik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Abdullah Okumuş, Pandemi ve Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ani şoklara hazırlıklı ve tedarikli olmanın önemini acı bir tecrübeyle tüm dünyaya gösterdiğini söylüyor. Yaşanan krizleri doğru okuyan, hatta yönlendirebilen ülkelerin şoklardan daha az etkilendiğini aktaran Okumuş, yeni ticaret anlayışı ve taşıma güzergâhlarındaki değişim ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.

ULAŞTIRMAYA YAPILAN YATIRIMLAR, REFAHIN VE MUTLULUĞUN DA ALTYAPISINI OLUŞTURUYOR

Neden dünya genelinde ulaştırma altyapılarına büyük yatırımlar yapılıyor sorusuna cevap veren Okumuş, ulaştırma altyapı yatırımlarının ülkelerin kalkınma hamlelerinde merkezi bir yere sahip olduğunu belirtiyor ve söz konusu yatırımların küresel ilişkilerin çok güçlü olduğu günümüz dünyasının ekonomi ve ticaretinde yalnızca lokal bazlı iyileşmelere değil aynı zamanda küresel iyileşmelere de vesile olduğunun altını çiziyor.

Bu yatırımların birçok alanda hayatımıza dokunan kısa veya uzun dönemde ortaya çıkan doğrudan veya dolaylı sonuçları olduğunu anlatan Okumuş şöyle devam ediyor:

“Ülkemizdeki ulaştırma altyapı yatırımlarına baktığımızda etkisini kısa sürede gösteren birçok önemli proje öne çıkıyor. Örneğin, Avrasya Tüneli İstanbul’da bir yakadan diğer yakaya daha kolay ve konforlu bir geçiş sağlayarak trafik yükünü hafifletmede önemli bir rol üstlendi. Böylece vatandaşlarımızın refah ve yaşam kalitesinde önemli iyileşmeler ortaya çıktı. Bu sadece bir örnek. Ulaştırma altyapı yatırımlarının daha uzun dönemde ortaya çıkan sonuçlarından birisi ise taşımacılık kanallarındaki etkinlik ve verimliliği artırarak ülkelerin üretim ve ticaret faaliyetlerini olumlu yönde etkilemesidir. Türkiye ekonomisinin ve ticaretinin özellikle pandemi öncesi dönemde kaydettiği başarılarda ulaştırma altyapısına yapılan yatırımların belirleyici bir rolü bulunmaktadır.”

Ulaştırma altyapı yatırımlarının büyük harcamalar gerektirdiğini aktaran Okumuş, “Bu yatırımları yapmayarak bugün için tasarruf sağlamak mümkün gözükebilir. Ancak bu yaklaşımla başka bir noktayı ıskalamış oluruz. Söz konusu yatırımlar ülkelerin, toplumların ve bireylerin gelecekteki refahının ve mutluluğunun da altyapısını oluşturuyor. Bunun farkında olan ülkeler ticarette dışa bağımlı bir yapıdan kurtulmak, ihracat odaklı büyümek, sürdürülebilir bir ekonomi modelini tesis etmek veya korumak için ulaştırma altyapı yatırımlarına büyük önem veriyor” diyor.

TEDİRİK ZİNCİRİNDEKİ ALIŞILAGELMİŞ BAĞIMLILIKLAR BİRÇOK ÜLKENİN AYAĞINA BAĞ OLDU

Pandemi ve Rusya Ukrayna savaşı gibi gelişmelerin ticarete etkilerini değerlendirerek yeni ticaret anlayışının neler getirdiğini anlatan Abdullah Okumuş, “Pandemi ve Rusya-Ukrayna savaşı ani şoklara hazırlıklı ve tedarikli olmanın önemini acı bir tecrübeyle tüm dünyaya bir kez daha hatırlattı. Pandemi sanki hiç bitmeyecek gibi hayatımıza girdi. Ama geldiğimiz noktada, artık bitmeye yüz tutmuş pandeminin bıraktığı derin izleri silmeye çalışıyoruz. Pandemi döneminde tedarik zincirindeki alışılagelmiş bağımlılıklar birçok ülkenin ve firmanın ayağına bağ oldu. E-ticaret büyük ilgi görürken, e-ticaretin eli ayağı olan lojistik gibi sektörler talepleri karşılamakta zorlandı. Geleneksel ticaret yapan firmaların büyük çoğunluğu finansal sıkıntılarla yüzleşti” açıklamasını yapıyor. 

HER KRİZ BİR FIRSATTIR

“Pandemi bitti bitiyor derken, yanı başımızda ne zaman biteceği belli olmayan bir savaş çıktı. Savaş şüphesiz güven ve istikrar ortamını zedeleyen bir durum. Ama her kriz bazıları için fırsat anlamına gelebiliyor” diyerek bu durumun nasıl bir avantaj ortaya çıkaracağı ile ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor:

“Savaş dönemlerinde ticaret kısıtlamaları, ambargo gibi uygulamalara başvurulabiliyor. Bunun sonucunda böyle uygulamalara maruz kalan ülkeler zorunlu olarak farklı arayışlara girebiliyor. Nitekim, İran’a ambargo uygulandığı dönemde İran ilaç sektörü gibi birçok sektörde Türkiye ile ticari ilişkilerini daha fazla geliştirme imkanını değerlendirmişti. Bugün yaşanan Rusya-Ukrayna savaşında da benzer bir tabloyu görüyoruz. Dünya’nın birçok ülkesi tarafından yaptırım uygulanan Rusya, Çin ile olan ticari ilişkisini daha fazla güçlendirmeye odaklandığı yeni bir döneme girdi. Sonuç olarak yaşanan krizleri doğru okuyan, hatta yönlendirebilen ülkelerin bugün bu şoklardan daha az etkilendiğini söyleyebiliriz. Ani şok dönemlerinde yalnızca şokun etkisini bertaraf edici önlemler almak yeterli olmuyor. Buna ek olarak şok sonrası dönem için sürdürülebilir stratejilerin üretilmesi gerekiyor. Bu anlayış çerçevesinde yeni ticaret anlayışının çok alternatifli, esnek ve sonuç odaklı olması gerektiği kanaatindeyim.”

ORTA KORİDOR DÜNYA TİCARETİNE DAHA ETKİN VE VERİMLİ İŞLER

Pandemi ve Rusya Ukrayna Savaşı ile Asya-Avrupa arasındaki ticarette hangi taşıma güzergâhlarının öne çıkacağını anlatan Abdullah Okumuş, “Asya ile Avrupa arasındaki ticarette farklı alternatifler söz konusu. Çin’den Londra’ya kadar uzanan İpek Yolu tarih boyunca olduğu gibi bugün de taşımacılıkta cazibe merkezi durumunda. İpek Yolu’nun Orta Koridoru olarak adlandırılan kısmı bugün, Kuzey Koridoru ve Güney Koridoruna göre mesafe ve süre açısından çok daha avantajlı. Ülkemiz açısından baktığımızda ise Türkiye, Bakü-Tiflis-Kars Demir Yolu Hattı ile Orta Koridorda yıldızı parlayan bir ülke. Geldiğimiz noktada Kuzey Koridoru Rusya-Ukrayna savaşının etkisiyle sıkıntıya girmiş durumda. Güney Koridor ise pratik bir çözüm sunmuyor. Bu bakımdan, özellikle demir yolları ve deniz liman bağlantı yatırımlarına ağırlık verildiği takdirde Orta Koridorun dünya ticaretine daha etkin ve verimli olarak hizmet edebileceğini düşünüyorum” diyerek Türkiye’nin öne çıkan ülke olacağına işaret ediyor.

Peki Türkiye transit taşımalarda nasıl bir rol oynayabilir? Bunun için neler yapılması gerekir? sorusuna cevap veren Okumuş, “Transit taşımacılık yapan ülkeler taşınan malların ne göndericisi ne de tüketicisi olmadan taşıma faaliyetlerine ev sahipliği yapıyor. Bir ülkenin transit taşımacılıkta başarılı olabilmesi için özellikle elverişli bir konuma sahip olması, ulaştırma altyapısının güçlü, taşıma modlarındaki yetkinliklerinin gelişmiş olması gerekiyor” diyerek bu bakımdan Türkiye’nin transit taşımacılık için son derece elverişli bir konuma ve potansiyele sahip olduğunu söylüyor.