Beykoz Üniversitesi İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi Lojistik Yönetimi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Ezgi Uzel Aydınocak, son dönemde dünyada ortaya çıkan; pandemi, ABD-Çin ticaret gerilimi ve Rusya-Ukrayna savaşıyla tedarik anlayışının değiştiğini söylüyor. Aydınocak bu gelişmelerin ticarete ve ulaştırmaya nasıl yansıyacağı ilgili sorularımızı cevaplandırdı.

Dünya genelinde ulaştırma altyapılarına büyük yatırımlar yapılıyor. Ulaştırma olanakları; dünya ekonomisi, refahı ve ticareti için neler vadediyor. Neden bu kadar büyük yatırımlara gerek duyuluyor?

Bilindiği üzere altyapı yatırımları hem sermaye birikimi hem de yapısal dönüşüm yoluyla ekonomik kalkınmayı destekleyen önemli unsurlardan biridir. Bu yatırımların içerisinde özellikle ulaştırma yatırımları uluslararası ticareti ve bunun sayesinde ekonomik entegrasyonun önemli bir kaynağıdır. Özellikle dünya üzerinde az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin sahip olduğu zayıf altyapılar gelişmekte olan ülkeler ile kurdukları ekonomik ilişkileri sınırlandırmaktadır. Bu da hem yer üstü hem yeraltı hem de işgücü gibi birçok potansiyele sahip olan az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin küreselleşen dünyadan kopmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla bu tür ülkelerin küresel ekonomik faaliyetlere katılımının sağlanmasında ulaştırma alanına yapılacak yatırımlar önem teşkil etmektedir. Çünkü ulaştırma altyapılarına yapılan yatırımlar sayesinde mesafeler azalarak daha geniş ekonomik fayda kaynaklarının yaratılacağı bilinmektedir. Bu vesile ile ulaştırma alanında gerçekleşen gelişmeler özel sektör yatırımlarının artmasına, istihdam yaratmaya dolayısıyla ulusal ekonomilerin büyümesine yol açmaktadır. Özellikle mesafelerin kısalması yolculukların daha hızlı gerçekleşmesiyle sonuçlandığı için doğrudan üretkenlik üzerinde olumlu etkisi bulunmaktadır. Bu da yabancı yatırımcılar için o bölgeleri çekici hale getirmektedir. Böylece yeni yatırımcıların ilgili bölgeyi tercih etmesinde önemli rol oynayan ulaştırma yatırımlarının hem yerel ekonomiye hem de uluslararası ticarete canlılık kazandırdığı söylenebilir.

Bu kadar büyük yatırımlar yapılması sayesinde elde edilen ekonomik faydaların başında tasarruf edilen iş süresi ve azalan taşıma maliyetleri gelmektedir. Bu tasarrufların da elde edilen üretkenlik ve artan karlar yoluyla Gayri Safi Milli Hasıla’yı arttırdığı ve işletmelere doğrudan fayda sağladığı görülmektedir.

Pandemi ve Rusya-Ukrayna savaşı gibi gelişmeler ticareti nasıl etkiledi? Yeni ticaret anlayışı neler getiriyor?

Bu iki ayrı gündem konusu olarak ele alınmalıdır.

İlk olarak pandemi hakkında ortaya çıkan en büyük gerçek tedarik zincirlerinde kırılmaların yaşanması ve bunun dünya ticareti üzerinde yarattığı olumsuz etkilerdir. Hepimizin tecrübe ettiği COVID-19 salgını dünyanın son 10 yılda yaşadığı tesiri küresel anlamda en yüksek afetlerden biridir. Her sektöre farklı damgasını vuran salgın en büyük darbeyi işletmelerin tedarik zincirlerinde neden olduğu kesintiler ile vurmuştur. Çin’in tüm dünyaya sunduğu arzda yaşanan aksaklıklar ve talepte görülen azalmalar, işletmelerin tedarik zincirlerinin kırılganlığını artırmıştır.  Geçici ticaret kısıtlamaları ve bazı ürünlerin temininde yaşanan kıtlık, tedarik zincirlerinin zayıf yönlerini ortaya çıkarmıştır. ABD-Çin ticaret savaşıyla birleşen bu gelişmelerin ekonomik milliyetçiliği tetiklediği söylenebilir. Önümüzdeki dönemlerde offshore’dan nearshore’a dönme eğilimi artış gösterecektir. Dünya çapındaki üreticilerin bu anlamda üretimlerini ya kendi ülkelerine ya da yakın bölge ülkelerine kaydırma fikirleri ortaya çıkacaktır. Ayrıca işletmeler stok maliyetlerini azaltmak amacıyla yalın üretim stratejilerini tercih etme yönünde kararlar verebilirler.

Bununla birlikte işletmelerin tedarik zincirinde risk yönetimi/kriz yönetimi kavramlarına daha fazla yatırım yapması, tedarik zincirlerinde dayanıklılıklarını artırarak olası değişimlere daha hızlı yanıt verebilen, hızlı toparlanabilme/uyum sağlayabilme yeteneklerini geliştirdikleri, daha esnek yapılara dönüşmeleri gerekecektir.

İkinci gündem konusu olan Rusya-Ukrayna savaşını siyasi anlamda değil de dünya ekonomisinin ve uluslararası ticaretin nasıl küreselleşme sayesinde birbirinden etkilendiğini gösterme açısından el alırsak askeri girişimi nedeniyle Rusya’ya uygulanan ticari yaptırımların Dünya Bankası paydaşları ve diğer uluslararası paydaşlar tarafından devam ettirileceği öngörülmektedir. Elbette bu da “işgalci” olarak görülen Rusya ile ilişkili işletmelerin artan protestolar ve hem ulusal hem de uluslararası alanda korumaları gereken çıkarları yüzünden uzun dönemde Rusya dışındaki alternatiflere yönelmeleri potansiyelini ortaya çıkarmaktadır. Hatta şimdiden bilinen birçok firmanın yatırımlarını Rusya’dan Ukrayna’ya kaydırdıkları bilinmektedir.

Dünya Bankası’nın “Ukrayna’daki Savaşın Küresel Ticaret ve Yatırım Üzerindeki Etkisi” üzerine kaleme aldığı raporda dünya ticareti bu savaş nedeniyle yüzde 1 azalacak ve küresel GSYİH yüzde 1’in biraz altına düşecek şeklinde görüş bildirilmiştir. Aynı raporda ülkelerin bu savaştan nasıl etkileneceği konusuna bakıldığında, Vietnam, Tayland ve Meksika gibi imalat ihracatçılarının özellikle enerji yoğun sektörlerinde keskin bir düşüş beklenirken aralarında Türkiye’nin de bulunduğu tarım ihracatı yapan Hindistan ve Brezilya gibi ülkeler ile fosil yakıt ihracatçıları olarak bilinen Nijerya ve Orta Doğu’daki ülkelerin ihracatlarında artış öngörülmektedir. Esasen bu savaşın etkisinin görüldüğü en büyük iki sektör gıda ve enerji piyasalarıdır. Zira bilindiği üzere 2019 yılında Rusya ve Ukrayna birlikte dünya buğday ihracatının %25’ini, mısır ihracatının da %14’ünü gerçekleştirmiştir. Küresel ekonomi sayesinde birçok ülke bu mal ticaretine bağımlıdır ve bu anlamda yaşanacak gıda krizi önemli bir sorun teşkil etmektedir. Savaşın etkisini gösterdiği ikinci sektör ise enerji sektörüdür. Rusya, dünya üzerinde ham petrolün % 14’ünü ve doğal gazının % 9’unu sağlayan dünyanın en büyük enerji tedarikçilerinden biridir. Dolayısıyla ham petrol fiyatlarında gerçekleşebilecek artışların üretim ve taşıma maliyetlerini artıracağı ve ticaretin bu anlamda olumsuz etkileneceği beklenmektedir. Aynı şekilde doğal gaz fiyatlarının da yükselmesi tarım dahil birçok alanı olumsuz etkileyecektir.

Dünyada öne çıkacak taşıma güzergahları (Asya-Avrupa ticareti için) hangileri olacaktır?

Uzun zamandan beri gündemde olan ve Türkiye’yi en çok etkileyen taşıma güzergâhı elbette “Bir Kuşak Bir Yol – One Belt One Road (OBOR)” projesidir. Tarihi İpek Yolu’nun yeniden canlandırılması, bölgenin büyüme fırsatları ve gelecekteki refahı açısından Türkiye’nin OBOR projesinin önemli paydaşlarından biri olma potansiyeline sahip olduğu bir gerçektir. Bilindiği üzere OBOR Projesi kapsamında Çin – Avrupa hattının büyük bir kısmı Rusya – Kazakistan hattı üzerinden devam etmektedir. Bakü – Tiflis – Kars demiryolu hattının doğru şekilde kullanılması özellikle Rusya’ya uygulanacak yaptırımlar sonrasında Türkiye için önemli bir fırsat olarak görülebilir. 

Tüm gelişmeler ışığında Türkiye önemli bir fırsat yakaladı diyebilir miyiz? Türkiye transit taşımalarda nasıl bir rol oynayabilir? Bunun için neler yapılması gerekir?

Az önce belirttiğim gibi salgın nedeniyle offshore’dan nearshore’a dönülmesi söz konusu olduğunda Türkiye bulunduğu konum itibariyle gelişmiş ülke pazarlarına yakın olmasından dolayı bir avantaj elde etme fırsatına sahip olacaktır. Bu yeni eğilimin sonucunda Türkiye’de mal ve hizmet üreten firmaların yeni düzenin ihtiyaçlarına yanıt verecek düzeye gelmelerini sağlamak elzem görünmektedir. Özellikle lojistik performansın geliştirilmesi için atılacak adımlara öncelik verilmelidir.

Özellikle Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya’ya uygulanan yaptırımlar Türkiye’ye fırsatlar sunacaktır. Örneğin, savaş nedeniyle Rusya’nın Avrupa limanlarıyla bağlantıları kesilmiş ve ihracatı kısıtlanmıştır. Ayrıca Ukrayna’nın Karadeniz limanları ablukaya alınmış ya da işgal edilmiş olduğundan yapılacak mal ticareti için birkaç alternatif yol kalmıştır.  Özellikle Avrupa ve Asya arasındaki hava taşımacılığı, Rus hava sahasından kaçınmak için yönlendirmeye ihtiyaç duymaktadır. Üstelik Rusya üzerinden demiryolu taşımacılığı da yavaşlamakta ve hatta ileride planlanan yaptırımlar ile demiryolu taşımacılığını tamamen durdurma riskiyle Rusya karşı karşıya kalabilir. Tüm bunlar olumsuz gelişmeler Türkiye’nin alternatif bir güzergâh olması için avantaj sağlayacaktır. Hem demiryolu yatırımlarına ağırlık verilmesi, hem havayolu taşımacılığında önemli bir aktarma limanı olarak görev alması hem de Karadeniz limanları başta olmak üzere denizyolu taşımacılığında aktif rol oynaması konusunda adımlar atılmalıdır.