Ulustrans Genel Müdürü Olgun Hacıalioğlu, perakende sektöründe pandemi süresince B2B operasyonlarında hareketlilik azalsa da, B2C operasyonlarındaki hacim artışının şaşırtıcı olduğunu söyledi. Pandemiyle birlikte dünyada e-ticaret hacmi yüzde 19 oranında artış gösterdiğine değinen Hacıalioğlu, “2019 yılında 3,535 trilyon dolar gerçekleşirken 2020 yılında 4,206 trilyon dolar olarak gerçekleşti. Türkiye'de ise e-ticaret hacmi 2019 yılında 136 milyar TL gerçekleşirken 2020 yılında 226,2 milyar TL olarak gerçekleşerek yüzde 66 oranında hacim artışı gerçekleşti. Ulustrans olarak müşterilerimizin talepleri doğrultusunda 2020 yılında B2C operasyonlarına ağırlık verdik gerek yazılım gerekse ekipman yatırımlarımızı yaparak operasyondaki B2C hacmimizi yüzde 5'ten yüzde 25'e yükselttik.” şeklinde konuştu.

Hacıalioğlu, B2C operasyonlarında yüzde 99,8 zamanında siparişten kargoya teslim oranına sahip olduklarını vurguladı.

"Müşteri portföyümüzün büyük bölümünü çok uluslu markaların Türkiye büroları oluşturuyor. Buraya gelen ürünlerin tamamının envanter kaydı yapılıp ardından mağazalara dağıtılıyor. Ayrıca ayakkabı, kozmetik ve züccaciye gibi sektörlere de hizmet veriyoruz. Müşterilerimizle yaptığımız entegrasyonlar ile veri alışverişini otomatik hale getirerek hem zamandan tasarruf ediyoruz hem de manuel işlemlerden kaynaklanan hataları minimize ediyoruz. Teknolojiye yatırıma önem vermekteyiz, donanım ve yazılım yatırımlarımızla operasyonel hataların minimize edilmesi ve hızın artırılması hedeflenmektedir. Müşterilerimizin beklediği hizmet kalitesine ulaşmak ve beklentinin üzerinde hizmet sağlayabilmek için gelişmeleri takip etmekte ve süreçlerimizde uygulamaktayız. Ayrıca lojistiğin en zor konulardan biri olan iade lojistiği operasyonlarımızı da buradan yönetiyoruz" diyen Hacıalioğlu, konuyu şöyle detaylandırdı:

“İade lojistiği demek; bir mağazanın satışları, indirimleri bittikten sonra yeni sezona hazırlanması sırasında, raftaki ürününü toparlayıp bir depoda envanter kaydının yapılıp saklanması anlamına geliyor. Ürünler stoğa kazandırılmadan önce belirlenen prosedürlere uygun olarak kalite kontrol sürecinden geçiriliyor. Bu ürünler daha sonra outlet mağazalara, e-ticaret sitelerine ya da yurtdışındaki mağazalara sevk ediliyor. Bu süreç bizim için çok yorucu bir dönem olabiliyor. Çünkü perakende sektörü çok dinamik bir sektör. Moda alanından bahsediyorsak bu sirkülasyon daha da artıyor. Yani bir yandan hem raflara yeni ürünleri koyup, bir yandan da eskileri sistemli bir şekilde geri almanız gerekiyor ve bunların hepsi eşzamanlı olmak zorunda. Özellikle kış ve yaz sezonları öncesi gerçekten çok yoğun oluyoruz. Müşterinizin ürününün sizin deponuzda olmasının hiçbir anlamı yok. Satışı tamamlamak denilen bir süreç var. Tükenen ürünü mağazaya geri koymanız gerekiyor. Rafta ne kadar ürün eksiliyorsa hemen yerine koyuyoruz."

Türkiye'de AVM'lerden kaynaklanan pek çok sorunla karşılaşıldığını söyleyen Hacıalioğlu, sadece bu olumsuzluklar yüzünden bile markaların profesyonel tedarik zinciri yöneticilerine ihtiyacı olduğunu belirtti. İstanbul trafiğinin ise başlı başına ayrı bir sorun olduğunu hatırlatan Hacıalioğlu, sözlerine şöyle devam etti: "Bizim kullandığımız araçlar, gün içinde şehir içine girebiliyor. Ama yine de bir alışveriş merkezinin önünde duramıyorsunuz, bazen tekrar bir tur atıp gelmek durumunda kalıyorsunuz. Sadece AVM'ler değil, Kadıköy, Beyoğlu, Bağdat Caddesi gibi cadde mağazalarının yoğunlukta olduğu bölgelerde de aynı tip problemlerle karşı karşıya gelebiliyoruz. Ülkemizde alışveriş merkezleri, tüm ayrıntılar planlanarak yapılmıyor. Özellikle lojistik süreçlerin gözetilmediğini düşünüyorum. Giriş kapıları çok ufak oluyor, rampa sayısı yeterli olmuyor. 'Bir mağaza yapalım, nasıl olsa içini doldururuz' anlayışı var. Dolayısıyla AVM'lere dağıtım yaparken birçok sorunla karşılaşabiliyoruz."