Küreselleşme ile birlikte artan rekabet, firmaların yaşam mücadelelerini gün geçtikçe zorlaştırıyor ve firmalar için ayakta kalabilmek, bir takım stratejik kararların doğru zamanda ve doğru biçimde uygulanabilmesine bağlı hale geliyor. Bu noktada da stratejik yönetim becerisi ön plana çıkıyor. Yeni ekonominin yöneticilerinin, ancak vizyonlarını geniş tutarak, modern yönetim yaklaşımını benimseyerek ve iş dünyasının sürekli yenilenen norm ve trendlerine uyum sağlayabilme yeteneklerini geliştirerek kendilerini küresel rekabet cenderesinden kurtarma şansına sahip olabileceklerine inanıyorum. Böylesine zorlayıcı bir ortamın doğal sonucu olarak firmalar zaman içinde çeşitli ortaklıklar kurmak ve stratejik işbirlikleri yapmak zorunluluğu hissediyorlar. Bu doğrultuda işletmeler varlıklarını koruyabilmek için maliyetleri, sermayeyi, teknolojiyi, iletişim ve pazarlara ulaşım imkânlarını ve belki de en önemlisi teşebbüs risklerini paylaşarak büyümeyi tercih etme durumunda kalabiliyorlar. Böylece, işletme dışı büyüme stratejileri ile firmalar büyümelerini yalnızca kendi kaynak ve çabaları ile sınırlamaktan kurtulma avantajının yanı sıra (özellikle küçük ve orta ölçekli firmalar için) uluslararası pazarlara açılma ve küresel faaliyet gösterebilme gibi rekabet üstünlüklerine de sahip oluyorlar.   Birleşmeler firmanın gücünü artırıyor Birleşme sonucu firmanın büyümesi piyasadaki gücünü ve ağırlığını artırdığı gibi, pazarlama fonksiyonun da daha etkili yürütülmesine olanak veriyor. Genişleyen bir pazara hizmet götürmek, daha önce girilmemiş yeni pazarlara girmek, mevcut ürün hattına yeni ürünler eklemek, mevcut ürün hattı ile ilgisi bulunmayan yeni ürünlerle çeşitlendirmek, firmalar için pazar payını artırma olanağı sağlıyor. Firmalar, birleşerek büyümenin bir sonucu olarak bazı girdilerini daha ucuza temin etme olanağını da elde edebiliyor. Dünya genelinde yaşanan gelişmeleri yaratan ve yönlendiren temel eğilimler ve küresel kriz, işletmeleri dinamik hale getiriyor. Bugün, bulunduğu pazarın rakipsiz lider konumunda bulunan işletmelerin rekabet gücü ertesi gün tehdit edilebiliyor. Türkiye coğrafi konumu itibarıyla Batı Avrupa-Asya transit taşımacılığı çerçevesinde birçok önemli ulaştırma şebekesi ve koridorunun içerisinde yer alıyor. Dolayısıyla küçük ölçekli şirketlerin evliliğe gitmesi hizmet kalitesinin artması ile birlikte rekabette daha çok yer almalarını sağlayacaktır. Ülkemizin jeopolitik konumu oldukça önemli avantajlar sunuyor, bu da global pazarda Türk sektör oyuncularına önemli bir avantaj sağlıyor.   Verimlilik artıyor Şirket evlilikleri, batıda rastladığımız ancak ülkemizde çok az görünen bir büyüme metodudur. Gerçekleştiğinde de şirketler bakımından bazı getirileri bulunuyor. Birleşme aynı sektörde dikey gelişmeyi yani ölçek büyütülmesini sağlıyor. Birleşme ile aynı sektörde eksik bilgiler tamamlanırken farklı sektörde yeni bilgi iş yaparak hızla transfer edilmiş olur. Ölçek büyümesi operasyonel verimliliğin ve planlamanın kolaylaşmasına yol açar. Fazla ve gereksiz kadroların birleşme, tasfiye yolu ile yükünün kaldırılması söz konusudur. Mekân ve tesis birleşmeleri ile verimlilik artar ve ekonomi sağlanır. Kurumların imajları ve görünürlükleri artar.   Ekol kalitesini ve gücünü artırdı Biz de Ekol olarak bazı satın almalar ve birleşmeler gerçekleştirdik. İlk olarak; 2002 yılında Unok / Unatsan firmalarını bünyemize kattık. 2009 yılında Abu Dhabi merkezli Invest AD yatırım fonuyla azınlık hisseleri için ortaklık gerçekleştirildi. 2010 yılında ise; İskandinav hattının lider firması STS Nakliyat ile birleşmeye gittik. 2011 yılında Romanya’da Omega isimli bir lojistik hizmet sağlayıcıyı, 2012 yılında da Ukrayna’nın önde gelen kontrat lojistiği şirketlerinden Komora’nın yüzde 53 hissesini alarak benzer satın alma süreçlerinden geçtik. Tüm bu süreçler bizim müşterilerimize sunduğumuz hizmet kalitemize olumlu yönde yansıyan önemli sonuçlar doğurdu.   Lojistik sektörünü önümüzdeki dönemde nasıl bir süreç beklemektedir? Lojistik sektörü, her geçen gün hızla büyüyerek dünyada adından söz ettirecek noktaya gelme yolunda ilerliyor. Hepimizin bildiği gibi Türkiye ekonomisi 2011 yılında yüzde 8.5’lik bir büyüme kaydetmiştir. Bu büyüme hızı ülkemize Çin’in ardından dünyanın en hızlı büyüyen ikinci ekonomisi olma sıfatını kazandırmıştır.  Ülke ekonomisinin büyümesinde ihracat ve ithalat rakamları düşünüldüğünde ilk akla gelen ve büyümenin en büyük destekçisi olan sektör lojistik pazara baktığımızda 2012 yılı içinde ekonomi yüzde 3.5-4.5 bandında büyüyecekken bu pazarda yüzde 18’lik önemli bir büyüme olacağı öngörülmektedir. 1.2 trilyon USD’lik 2023 dış ticaret hedefleri düşünüldüğünde lojistik sektörünün taşıyıcı sektör olarak önemi göze çarpmaktadır.   45 milyar USD hacmi olan Türkiye Lojistik Pazarı’nda 2000’den fazla irili-ufaklı firma faaliyet göstermektedir. Özellikle otomotiv, sağlık, FMCG, tekstil, perakende ve kimya sektörleri lojistik pazarın en önemli iş alanlarını oluşturmaktadır. Daha zor ekonomik koşullarda genellikle verimlilik, bununla doğru orantılı karlılık ve işletme sermayesi gibi konular daha çok önem kazanır. Sektörümüzde de büyümeden çok bu konuların daha çok öne çıkması gerektiğini düşünüyorum.